30 Kasım 2012 Cuma

PMS Özel

Her ayın başında PMS Özel adı altında bir yazı yayınlamayı düşünüyorum. Aybaşısı tuttuğunda ağrıdan yatak yorgan dişleyen, davetsiz misafir gibi gelip çöken anksiyete krizlerinde inim inim inleyen, bir an huysuz bir an baygın, yani öylesine gel-gitli, dokundun mu vatoz gibi çarpan, dokunmazsan kendi köşesinde içli içli ağlayan ama hepsi de yalnız ve yalnız bir küçük tatlı karşısında pür savunmasız tüm hemcinslerim için... Bir kılavuz, efendim bir başucu kitabı, ne bileyim bir "ACİL DURUMDA KIRINIZ" maiyetinde. 

Pek yakında... Mesela yarın! Hatta yarından da yakın! :)

ÇILGIN BİR SİTE: Pimp That Snack!

Abur Cubur Gurmesi fikri ilk kafamın içinde dönmeye başladığı günlerde, ki yaklaşık iki sene kadar önceydi, bir arkadaşım bu siteden bahsetmişti.

http://www.pimpthatsnack.com/

Bir takım tabiri caizse tatlı manyaklar çoğunlukla market abur cuburlarının büyüklerini evlerinde yapıyorlar ve fotoğraflarını paylaşıyorlar. Çok cafcaflı bir tasarım beklemeyin. Ama içerik inanılmaz! Çok ilginç! En beğendiğim üç tanesini buradan paylaşmak isterim.

1) http://www.pimpthatsnack.com/project/421/



2) http://www.pimpthatsnack.com/project/302/1


3) http://www.pimpthatsnack.com/project/276/1


Bu abur cuburmanya'ya en yakın zamanda ben de katılmak istiyorum! Ne mutlu ki abur cubur seven manyak arkadaşlarım var benim! Yihuuuu! Bekle bizi Pimp That Snack!

27 Kasım 2012 Salı

Çıkı Çıkı Bonibon!

Seksenlerde değişik kutusuyla, "çıkı çıkı çıkı çıkı çantada cepte Bonibon" reklamıyla ve renk renk drajeleriyle bakkallardaki en cazip abur cuburlardandı Bonibon. Bir de hatırlayan vardır muhakkak, Ufo diye bir şey vardı. Uzay mekiği şeklindeki ambalajını keşke saklamış olsaydım diye hayıflanıyorum aklıma geldikçe. İnsan bilemiyor ki. Ufo, Bonibon tipi ambalajlarda hâlâ satılıyor olsa da bir anlamda elendi gitti… Bonibon ise kapağının içinde yazan harflerle bir neslin kafasını fena halde karıştırmış olsa da her zaman kulvarında açık ara önde devam etti yaşamına.



Çok sevdiğimiz sevgili Bonibon’un aslında pek çok kusuru da vardı. Biz bunu eş dost akrabanın yurt dışından getirdikleri ecnebi çikolata ve şekerleri 
deneyip müptelası olduktan sonra daha iyi anladık tabiiHayır M&M’s, Smarties, Cadburry vardı da biz mi yemedik! İtiraf edelim ki hepimiz şeker kaplamasındaki o ağır tadı alırdık. Ağızda kolay erimez ve ne yazık ki biraz bayat hissi verirdi. Çikolatasının kalitesinden bahsetmeye gerek bile yok, hakikaten kötüydü. Yani o renkli, neşeli, cicili görüntüsünün altında aslında hep biraz düş kırıklığıydı. Ama biz her şeye rağmen onu sevmeye devam ettik, bir nevi zaaf belki de...



Nihayet Kent kalbimizden geçenleri duymuş! Geçenlerde bir markette rastladım. Ne yalan söyleyeyim biraz kafam karıştı önce. Bildiğimiz eski paketlerin hemen yanında yeni bir ambalaj daha duruyordu ve onun üzerinde de Bonibon yazıyordu. Kenarındaki Milka yazısını ve mor ineği de görünce eyvah dedim, işte büyük balık küçük balığı yuttu yine! Fakat sonra anladım ki işin iç yüzü hiç de öyle değilmiş. Milka’yı zaten Kent Gıda ithal ediyormuş ve son alarak da Milka markalı ürünlerin yurt içinde üretilerek satılmasına karar verilmiş. Bu şen dalga sanırım Bonibon’u da vurmuş. Yaşasın!

Bildiğimiz, sevdiğimiz kutusundan ayrılmak biraz buruk hisler yaratsa da şimdiki hali de hiç fena değil. Hatta çok sevdim diyebilirim! (Yine de eski kutusundan da bulunca hemen aldım. Abur cubur müzemin bir köşesinde dursun bakalım...)


Yeni ürünün lezzetine gelince... Büyük bir devrim niteliğinde! Sonuç kesinlikle çok daha kaliteli, çok daha lezzetli. Oh! Tüm paketi 
avucumuza döküp komple ağzımıza atmak artık bin kat daha zevkli! Hem drajelerin renkleri de daha canlı ve güzel. Tabii bazen yavaş yavaş, renklerini seçe seçe yemesi de enfes ;)


Benim için çok daha önemlisi, iş yerinde insanı aniden deviren çikolata krizlerini kazasız atlatmaya mükemmel bir aday artık Bonibon! Kesinlikle çekmecenizde bulundurun. Koca bir çikolatayı yiyip bütün gün pişmanlıktan kıvranmaktansa krizin büyük dalgalarını bir kaç renkli drajeyle yumuşatmak çok daha güzel olacak.



İşte eskilerden Bonibon reklamları! İkincisini ben anımsayamadım, hatırlayan var mı? Pek hoşmuş...

En son
a da UFO'nun reklamını koydum, yazının başında az biraz rol çalan uzay mekiği şeklindeki ambalaj orada görünüyor diye. Hey gidi günler! :)



25 Kasım 2012 Pazar

Çokoprens'in neresinde İstanbul yazıyor?

Çeyrek asırdır Çokoprens yiyip İstanbul neresinde yazıyor diyen çok oldu. Hemen fotoğraflarla aydınlatalım olayı :)

Buyrun :)



24 Kasım 2012 Cumartesi

Eski bir dost: Çokoprens

Ömrümde ilk hangi abur cuburu yedim acaba diye düşününce -gerçek başka olsa bile- ondan başkası gelmiyor aklıma. O günlerin Türkiye’sinde bakkallarda bir çocuğu cezbedecek pek az şey vardı. Çokoprens başından onca macera geçmesine rağmen o günlerden bugünlere şanından ödün vermeden gelebilmiş en eski dostlardan biri olduğu için onunla başlamak sanki boynumun borcu. 



Önce bir güzel mideye indirip sonra paketini şöyle bir ovalayınca ortaya çıkan simleri elimize yüzümüze sürüp sebepsiz kıkırdadığımız günler çok geride kaldı. Pek çoğu önce iki bisküviyi ayırıp içindeki kremayı dişleme ve yalama yöntemiyle silip süpürür sonra bisküvileri yerdi. Bu muhtemelen öyle yemeyi sevmediğim için unuttuğum ama sonrasında eşek kadar olmuş arkadaşlarımın hâlâ böyle yediğini görünce hatırladığım komik bir ayrıntı. 

Artık bin bir türlü abur cubur çıktığı için midir yoksa büyümekle orantılı mıdır bilinmez uzunca bir süre yemediğim bir dönem oldu, evet. Ancak sonrasında onlu paketlerin cazibesi özellikle arkadaşlarla ders çalıştığımız gecelere tüm o ayrı geçirdiğimiz zamanları telafi edercesine damgasını yeniden vurdu! İkinciyi ve hatta üçüncüyü yememek için kıvranırken kilocukları da aldık! :) Aşırı yememek, dikkat etmek gerek! :) 

Onu sütle, kahveyle, çayla birlikte yemesi hâlâ çok güzeldir! Gazoz eşliğinde yemeyi seveni, şarap içerken yanında yiyeni bile gördüm. Kanımca yediden yetmişe bu memlekette bilinen sevilen bir abur cuburdur Çokoprens. Üzerinde İstanbul yazdığını pek çoğu okuyamadan yiyip bitirir hop diye! Oysa okumaya fırsat olsa kim bilir nasıl şaşırır! ;)

Sonra bir aralar isminin değiştiğini anımsıyorum, Çokosandviç olarak. Sanırım bir çeşit telif sorunuydu. Ancak çözülmüş ki yeniden devam ediyor yaşantısına. Hem de artık küçük boyları da var. Bayılıyorum onlara!

Çokoprens Turta diye bir ürün de varmış ancak hiç görmedim, hiç denemedim. Tutmadı belki de. Bir de Ülker Probis'le karşılaştırmamak gerekir. Ben ikisini de çok severim. 

Son olarak Ülker’e küçük bir öneri/ev ödevi: Son zamanlarda Eti’nin kendi bisküvileri için bulduğu yeni fikri çok beğeniyorum. Küçük ambalajlarda küçücük bisküviler, abur cuburdan kaçınan ama bazen de bir iki tane yuvarlamak isteyenler için şahane. Ülker de yapsın, Çokoprens’ten işe başlasın!

23 Kasım 2012 Cuma

Yapmayın! Abur Cuburu Kim Sevmez!


Bir şeye başlamanın heyecanı var içimde! Şu anı uzatıyorum mümkün olduğunca. Tadını çıkarmak lazım güzel şeylerin! :) 

Bazen bir kaç dilim pastayı üst üste yuvarlıyor olabilirsin ama bazı anlar da vardır ki bir kibrit kutusundan küçük çikolatayla ufak çapta ama uzun soluklu bir kahve partisi verirsin kendine.

Başlarken şu soruyu soruyorum. Abur cuburu kim sevmez ki? Bana göre tatlı kaçamaklar yapmaktır abur cubur. Koşturduğun bir günün içinde tüm keşmekeşin arasında iki dakika durmak demektir. Sanki bir an durup güzel bir şeye bakmanın keyfini çıkarmaktır. Derin bir nefes alıp içinizden ”her şeye rağmen yaşıyorum, bu iyi, çok iyi” demektir çaktırmadan.

Kahvaltıdan bir kaç saat sonra buzdolabının kapağını açıp dakikalarca öylece durup bakmışlığınız hiç yok mudur? Ya da çayın yanına bir bisküvi olsa demez misiniz hiç? İş yerinde, özellikle saat üç-dört gibi tatlı sürprizlere açmaz mısınız antenlerinizi? İşte atıştırmalık şeyler de bu anlara yarenlik ederler. Bu yüzden onları çok seviyoruz. Mesela benim günün olmadık saatinde ay şekerim düştü diyerek en yakın bakkala, pastaneye girip minik bir şeyler aldığım ve öyle ayak üstü ama zevkine iliklerime değinceye kadar vararak yemişliğim çoktur. Şeker düşmesi bahane! 

Hayatta tanıdığım en düzenli, en sağlıklı beslenen babamın bile aklını en azından bir kase sütlaç ile çelebileceğimi bilirim. Bu abur cubur anlarında kimi çok ağır ve tehlikeli şeylere yönelir, kimi ambalajli ürünlere karşıdır, kimi doğal ürünler tüketme tavrından ödün vermez, kimi yalnızca meyveye şöyle belki bir göz kırpar, kimi hiçbirini sevmez ama bir avuç kabak çekirdeğine hayır diyemez. Ama sonuçta herkesin sevdiği bir abur cubur vardır.

İşte burada tüm bunlardan bahsedeceğim. Sonuç olarak, çok tatlı şeylere hazırlıklı olun derim! ;)