20 Kasım 2013 Çarşamba

Kapıyı kim çalıyor?

Ne yalan söyleyeyim ömrümün büyük bir bölümünde kendisinden hazzetmedim. Aşağıladım, hor gördüm. Evde tatlı bir şey yok, canım tatlı istiyor dediğimde reçel var, reçel ye diyen canım babama inat belki, çikolatasız bir tatlı çok yavan bir şeydi. İçinde fasulye olan bir tatlı nasıl olur da sevilirdi. Eskiden, kapıların daha sık çaldığı zamanlarda envai çeşidi gelirdi komşulardan. Mevzuya ailecek ne kadar uzaktık ki anca o zaman anladık aşure ayının geldiğini. Annem yapmazdı hiç ama ben hariç evdekiler tarafından çok sevilen bir şeydi hep. Allah kabul etsin diyerek alınan aşure kabı anında biterdi. İnsanı bu kadar sevindiren bir şey olduğuna göre der, ay o kötü görüntüsüne rağmen, ben de Allah için tadına bakardım her seferinde. Ama yok sevemezdim hiç... Ne inat!

Ay bir de etrafta konuşulanlar... Evde, okulda, misafirlikte, sonraları iş yerinde de... Hep de aynı terane... Yok asıl aşure öyle olmaz da böyle olur da, yok mevzu bahis arkadaşın annesi yapsınmış da yiyeymişim. He he diyordum, geçiyordum.

Sonra günlerden bir gün o zamanlar müstakbel kayınvalidem aşure yapmış. Yine büyük övgüler havada uçuyor. Söz konusu aşure olunca bu muhabbet olmazsa olmaz demek ki. Yani sanırsın aşurenin kralı bu evde pişiyor. Eh şimdi hık mık ben sevmiyorum demek olmaz. Payıma düşen dev aşure kasesini alıyorum önüme çaresiz. Kenarından bir kaşık alıyorum. Ve dünya tersine dönmeye başlıyor benim için. O gün bugündür aşure sever biriyim, hem de bu konuda pek muhafazakâr da değilim. Pek çok versiyonu sever oldum zaman içinde. 

Ve işte sonunda ben de dahil oluyorum aşure muhabbetine. İçinde nohut ve fasulye olan aşure sevmem, onun yerine buğday ve bolca kuru meyve isterim. Kayınvalidem böyle yapar. Ay bir yapsın da yiyelim. Sağ olsun, bu yıl bizde yaptı da kapıları çalan biz olduk apartmanda!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder